BİRLİK VE BERABERLİK
İnsanlar bir arada yaşamak zorundadırlar. Çağımızın modern araştırmaları, hayvanların bile birlikte yaşadıklarını hatta uyum içinde yaşamak için aralarında bir takım kurallarının olduğunu göstermiştir.
Toplum halinde yaşamanın kendisine göre ilke ve kuralları vardır. Cemiyet hayatını canlı tutan bu ilke ve kuralların bazılarını dinî ve ahlakî kurallar belirlerken, bazılarını da gelenek ve görenekler belirlemektedir. Kurallar yaklaşık her toplumda bir birine benzemesine rağmen toplumun bütün fertlerinin bu kurallara aynı ölçüde uyması doğal olarak beklenemez. Yaşanan olaylar da bunu göstermektedir. Sonuçta ise, uyulması gereken bu kuralların çiğnenmesiyle, toplum fertleri arasındaki ahenk bozularak, kişilerin birbirleriyle olan ilişkileri kötüye gitmekte veya tamamen kesilmektedir. Başka bir ifade ile toplumsal dayanışma zayıflamakta ve huzur yok olmaktadır.
İnsan, yaratılış gereği daima mutluluğu aramaktadır. Kişinin aradığı mutluluğa kavuşabilmesi ve onu huzurlu bir şekilde yaşayabilmesi için toplum hayatına ihtiyacı vardır. Toplu yaşamaktan başka alternatifi olmayan insanın huzuru ve mutluluğu da, toplumun huzur ve mutluluğuna bağlıdır. İnsan, karşılaştığı sıkıntıları, içinde yaşadığı toplumun bireyleri ile paylaşma ihtiyacını hisseder. Çünkü, insan karşı karşıya kaldığı bazı problemleri, kişisel imkan ve gayretiyle her zaman aşması mümkün olmayabilir. İşte bu noktada, birçok değişik mesleklerden ve farklı yetenek sahibi kimselerden teşekkül etmiş olan birlik ve dayanışma içerisindeki bir toplum büyük önem arz etmektedir. Farklı görüş ve özelliklere sahip, çeşitli bireylerden oluşan toplum fertlerinden hiç birinin üslendiği görev, diğerine kıyasla küçümsenemez. Toplumda âlim-cahil, zengin-fakir, yöneten ve yönetilenler bütün kesimleriyle tam bir birlik-beraberlik oluşturduğunda birlikte yaşamanın bir anlamı olabilir.
İnsan olmak noktasında İslam toplumlarında da farklı sebeplerle birbirleriyle karşılıklı çekişmeler, çatışmalar olabilmektedir. Bu durumda, söz konusu olumsuzlukların, ileri boyutlara taşınması engellenerek, İslam dininin getirmiş olduğu güzel yollarla problemlerin çözümü için her bireyin üzerine düşeni yerine getirmesi gerekmektedir.
Bir Müslüman, ayrılık ve bölünmenin zararlarını ve bunun yaşanan acı tecrübelerini bile bile, birlik ve beraberliği bozacak davranışlarda bulunamaz.
Arzu edilen birliğin sağlanması, inananların içten gelen samimi bir duyguyla birbirlerini severek kardeşlik duygularını pekiştirmesi ile mümkündür. Kuvvetli bir rüzgârın önünde savrulan bir kum yığınını çimento ile yoğurduğumuzda betona döner. Böylece oluşan beton nasıl sağlam olursa, İslam ve milli duyguların kardeşliği ile yoğrulmuş toplum da tıpkı bunun gibi sağlam olacaktır.
Kurtuluşumuz için tek çıkar yol, içinde bulunduğumuz gemiyi hep birlikte korumak ve kollamaktır. Hepimizin bildiği gibi huzur ve güven içinde yaşayabilmemiz için daima güçlü olmak zorundayız. Güçlü olmanın en önemli şartı milletçe dayanışma, birlik ve beraberlik içinde bulunmaktır. Kendimiz için istediğimizi başkaları için de istediğimiz, kendimiz için istemediğimiz şeyleri başkaları için de istemediğimiz zaman, herkes için mutlu bir hayata kavuşacağız. İnsanların maddi çıkarlar için, birbirlerinin evlerini eşyalarını yağmaladıkları bir çağda, insanları hidayete ulaştırmak için gönderilen Sevgili Peygamberimiz; aynı inançtaki insanları kardeş yaparak, farklı inanç sahiplerini vatandaşlık ve dostluk anlaşmaları ile birbirlerine bağlayarak, mutlu bir toplum meydana getirmiş, saadet asrını gerçekleştirmiştir.
Önce Milli Birliğin dayandığı öğeleri kısaca belirtmek istiyorum. Bu öğeler toplumsal, tarihsel ve kültürel değerlerdir ki; belli başlıları milliyetçilik, milli irade, milli kültür ve gelenekler, milli ülkü, milli tarih bilinci, milli ahlak, milli dil, milli bayrak ve milli marş, sosyal adalet ve laik devlet yönetimi gibi öğelerdir.
Mustafa Kemal ATATÜRK, daha milli mücadeleye başlarken milli güç ve milli birliğe önem çok vermiş. Milli birlik ve beraberlik içinde İstiklal Savaşı’nı kazanan Mustafa Kemal Atatürk cumhuriyet döneminde yaptığı reformlarda da milli birlik konusuna önem vermiş ve Onuncu Yıl nutkunda geride kalan yılları değerlendirirken milli birliğin önemini şöyle ifade etmiştir. “Türk milleti çalışkandır. Türk Milleti milli birlik ve beraberlikle güçlükleri yenmesini bilmiştir. ” Ulu Önder devletin yönetiminde ve korunmasında da aynı düşünce ile şu vecizeyi söylemiştir. “Türk Milletinin idaresinde ve korunmasında, milli birlik, milli duygu ve milli kültür en yüksekte göz diktiğimiz idealdir.”
Atatürk 1926’da bu konuşmadaki düşüncelerini şöyle dile getirmiştir. “Biz doğrudan doğruya milliyetperveriz ve Türk Milliyetçisiyiz. Cumhuriyetimizin dayanağı Türk toplumudur. Toplumun bireyleri ne kadar Türk kültürü ile dolu olursa o topluma dayanan Cumhuriyet de kuvvetli olur. ”
Milli birliğin en önemli öğelerinden biri olan milli dil konusunda da Mustafa Kemal Atatürk’ün düşüncesi şöyledir. “Milliyetin çok belirgin ve değerli temellerinden birisi dildir. Türk Milleti’ndenim diyen insan her şeyden önce ve kesinlikle Türkçe konuşmalıdır. Türkçe konuşmayan bir insan Türk kültürüne ve toplumuna bağlılığını ileri sürerse buna inanmak doğru olmaz.”
Milli birliğin çok önemli bir öğesi de milli kültürdür. İnsanların yetiştikleri toplumun etkisinden kurtulmadıklarını Atatürk şöyle ifade eder. “İnsanlar geleneklerini, ahlaklarını, duygularını, eğilimlerini hatta düşüncelerini geliştirme ve eğitmede içinde yetiştiği toplumun genel eğiliminden kurtulamazlar. ”
Milli birliğin temellerinden olan milli inanç ve ülkünün milli mücadelenin kazanılmasındaki önemini Atatürk şu sözleriyle dile getiriyor. “Milli mücadelede kişisel hırs değil, milli ülkü, milli benlik gerçek itici güç olmuştur. ”
“Türk Çocuğu ecdadını tanıdıkça daha büyük işler yapmak için kendine kuvvet bulacaktır.”
Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Kim bir mü'minin dünyevi kederlerinden birini giderirse, Allah da onun kıyamet günü kederlerinden birini giderir. Kim bir Müslümanın sırrını örterse, Allah da onun dünya ve ahirette sırlarını örter. Kişi kardeşinin yardımında olduğu müddetçe, Allah da onun yardımındadır.”
Yüce Allah şöyle buyurmaktadır:
“Hep birlikte Allah’ın ipine (Kur'ân’a) sımsıkı sarılın. Parçalanıp bölünmeyin. Allah’ın size olan nimetini hatırlayın. Hani sizler birbirinize düşmanlar idiniz de O, kalplerinizi birleştirmişti. İşte O’nun bu nimeti sayesinde kardeşler olmuştunuz. Yine siz, bir ateş çukurunun tam kenarında idiniz de O sizi oradan kurtarmıştı. İşte Allah size âyetlerini böyle apaçık bildiriyor ki doğru yola eresiniz” (Al-i İmran, 3/103)
Yüce Allah bu uyarının ardından birlik ve beraberliğin ihmal edilmemesini aşağıdaki ayetiyle hatırlatmaktadır.
“Kendilerine apaçık deliller geldikten sonra parçalanıp ayrılığa düşenler gibi olmayın. İşte onlar için büyük bir azap vardır.” (Al-i İmran, 3/105)
Sevgili Peygamberimiz (s.a.v) ise:
“… Size cemaati tavsiye ederim. Ayrılıktan sakının. Zira şeytan, tek kalanla birlikte olur. İki kişiden uzak durur. Kim cennetin ortasını dilerse, cemaatten ayrılmasın. Kimi yaptığı hayır sevindirir ve kötülüğü de üzerse, işte o, Mü'mindir.”
“Mü’minin Mü’mine karşı durumu yekpare bir binayı meydana getiren, perçinlenmiş kayaların birbirlerine karşı durumu gibidir.”
“Sizden biriniz, kendisi için sevip istediğini kardeşi için de istemedikçe gerçekten iman etmiş olamaz.” buyruklarıyla cemaatten uzaklaşmamayı sık sık hatırlatmış ve her vesile ile birlik ve beraberliğin önemini vurgulamıştır. Böylece ilişkilerin sağlıklı ve düzgün olmasını hedeflemiş ve aynı zamanda bunu imanla ilişkilendirmiştir.
Tarihe baktığımız zaman görürüz ki, birlik ve beraberliğini devam ettiren milletler, yücelmiş ve yükselmişlerdir. Bölünüp parçalanan ve bölücülüğün pençesine düşen milletler ise tarih sahnesinden silinip gitmişlerdir.
Milli Şairimiz Mehmet Akif ERSOY:
“Girmeden bir millete tefrika, düşman giremez,
Toplu vurdukça gönüller, onu top sindiremez.
Sen, ben desin efrat, (bireyler) aradan vahdeti kaldır.
Milletler için, işte kıyamet o zamandır.” dizeleriyle bu gerçeği açık bir şekilde ifade etmiştir.
Yüce Rabbimiz:
“Allah’a ve Resûl’üne itaat edin ve birbirinizle çekişmeyin. Sonra gevşersiniz ve gücünüz, devletiniz elden gider. Sabırlı olun. Çünkü Allah sabredenlerle beraberdir.” Buyurmakta. ( Enfal, 8/46)
Sevgili Peygamberimiz (s.a.v) de:
"Kim itaatten dışarı çıkar ve cemaatten ayrılır ve bu halde ölürse, cahiliye ölümü ile ölür" öğütleriyle, ilahi beyanı açıklamaktadır.
İslâm dini söz konusu birlik ve dayanışmanın sağlanması için, öncelikle Mü'minleri kardeş ilan etmiştir. Nitekim Kur'ân'da, “Mü’minler ancak kardeştirler. Öyleyse kardeşlerinizin arasını düzeltin. Allah’a karşı gelmekten sakının ki size merhamet edilsin" buyrulmuştur (Hucurât, 49/10)
Nu'man İbn Beşîr (r.a.) anlattığına göre Sevgili Peygamberimiz bir hadis-i şeriflerinde şöyle buyurmuşlardır:
“Resulullah (a.s.v.) buyurdular ki: Birbirlerini sevmede, birbirlerine merhamette, birbirlerine şefkatte Mü'minlerin misâli, bir bedenin misâlidir. Ondan bir uzuv rahatsız olsa, diğer uzuvlar uykusuzluk ve hararette ona iştirak ederler."
Vücudu meydana getiren organlar, tam bir âhenk içinde çalıştığı zaman vücut sıhhatli olduğu gibi, cemiyetin birer üyesi olan fertler de, şuurlu ve düzenli çalışırlarsa, o toplumda huzur ve barış kendiliğinden oluşur. Çünkü insanlar dâima birbirlerine muhtaçtırlar ve hiçbir insan tek başına ihtiyaçlarını ve güvenliğini sağlama imkânına sahip değildir.
Toplumları sağlıklı bir şekilde ayakta tutan faktörlerin başında birlik ve beraberlik yer alır. Bu önemli faktörün zıddı olan tefrika yani bölücülük hastalığına müptela olmak ise, toplumları içten içe yiyerek temelden çökmelerine neden olur.
Toplumu birleştiren, gerçek manada huzur, barış ve güven ortamını sağlayan tek yol; milli ve manevî birlik anlayışı içerisinde, yardımlaşma ve dayanışmayı sağlamaktır.
İnanan insanların huzur ve barışı bozucu davranışlardan sakınmaları, karşılıklı hoşgörü anlayışına sahip olmaları, kenetlenme ve birleşmenin tek yoludur. Tüm insanların aynı görüş, düşünce veya çizgide olmaları mümkün olmadığı gibi zorlama kaba davranma ve dayatmalarla birlik ve beraberliğin sağlanamayacağı, aksine bölünüp parçalanmalara neden olunacağı unutulmamalıdır.
Nitekim Yüce Allah Kur'ân'da Peygamber (s.a.s.)'e hitaben:
"O vakit Allah'tan bir rahmet ile onlara yumuşak davrandın! Şayet sen kaba, katı yürekli olsaydın, hiç şüphesiz etrafından dağılıp giderlerdi" (Al-i İmran 3/159)
“Hz. Ebu Hüreyre (r.a.) anlatıyor: "Resulullah (a.s.v.) buyurdular ki: "Sakın zanna yer vermeyin. Zira zan, sözlerin en yalanıdır. Tecessüs etmeyin, rekâbet etmeyin, hasetleşmeyin, birbirinize buğz etmeyin, birbirinize sırt çevirmeyin, ey Allah'ın kulları kardeş olun.”
ALLAH BİRLİK VE BERABERLİK İÇİNDE OLANLARA YARDIM EDER
Dinimizin emirlerine uygun olarak birlik ve beraberlik içinde hareket eden ecdadımız, tarih boyunca büyük işler başarmış, vatanımıza ve milletimize yönelen tehlikeleri de bu sayede etkisiz hale getirmiştir. Tarihte eşine ender rastlanan pek çok zaferler kazanmış olan milletimiz, çok yakın bir geçmişte Çanakkale Savaşı'nda büyük bir kahramanlık destanı yazarak, tarihine muhteşem ve yeni bir sayfa eklemiş, birlik ve beraberliğin en güzel örneklerinden birisini daha sergilemiştir.