SAİNT ETİENNE TÜRK KÜLTÜR OCAĞI SİTESİ
   
  ST. ETİENNE ÜLKÜCÜLERİ
  ALPARSLAN TÜRKES'IN HAYATI
 

ALPARSLAN TÜRKEŞ’İN HAYATI

 
Alparslan Türkeş 25 Kasım 1917‘de Lefkoşe’de doğmuştur. Babası Ahmet Hamdi Efendi, annesi Fatımatül Zehra Hanım’dır. Alparslan Türkeş; aslen Kayserilidir.
Avşar Obalarından Koyunoğlu ailesi bir toprak meselesi yüzünden kavgaya girişince 1860 yılında Sultan Abdülaziz'in fermanıyla Kıbrıs'a sürgün edilir.
Alparslan Türkeş Lefkoşe’nin Haydarpaşa Mahallesi Kirlizâde sokağı 13 numaralı evde dünyaya gelmiştir. İlk adı Ali Arslan’dır. Öğretmeni Osman Zeki Bey, Ali Arslan'ın adını âdeta senin adın "Alparslan olsun" ve "Sultan Alparslan'a denk bir yiğit Türk ol", diyerek değiştirir.
 4 yıl 4 ay 4 günlük olan Ali Arslan, 1921 yılında Sarayönü İlkokulu'na (Sıbyan Mektebi) gönderilir. Sarıklı ve mübarek bir Osmanlı uleması olan Hoca Efendi'den ilk eğitimini almaya başlar. İlk ve orta eğitimini Lefkoşe’de tamamlamıştır. Kıbrıs, o yıllarda İngiliz işgal idaresi altında bulunmaktadır.
Alparslan Türkeş, İlkokul ve Rüştiye yıllarında her biri bir birinden daha değerli olan Türklük ve Türkçülük şuuruyla bilenmiş hocaları tarafından yetiştirilmiştir. Bunlardan bazıları şunlardır: Hüsnü Bey, Selahattin Bey, Mehmet Asım Bey, Ragıp Tüzün Bey, Turgut Bey, Osman Zeki Bey ve Faiz Kaymak.
Hocaları, ona okul müfredatı programı yanında Kıbrıs Türklerinin yalnız olmadığını,  hür ve bağımsız Osmanlı Devleti’nin yanısıra yeryüzünde Kıbrıs Türkleri gibi esaret altında milyonlarca Türk olduğunu da öğretirler.
Türk'ün istiklâlini kaybetmesinin ne demek olduğu, onun ruhunun derinliklerinde şuurunun uyanmasına sebep olur. O her gece Türkiye'ye gidip asker olmayı ve gelip ata-baba ocağını kurtarmanın düşüyle uyur, uyanır.
1933 yılında Alparslan'ın işgal altında bulunan Kıbrıs’ta esaret altında yaşamağa dayanacak gücü kalmamıştır. Babası Ahmet Hamdi Bey'i ve Annesi Fatma Zehra Hanım'ı İstanbul’a göçmeye ikna eder, Aile, mallarını satıp savar yanlarında oğulları Alparslan ve kızları Dervişe olduğu halde, Viyana vapuru ile İstanbul’a gelirler.
Burada Alparslan'ın ilk işi Kuleli Askeri Lisesi'ne kayıt olmak olur. Artık o, yüreğinin onu çağırdığı yerde ve düşlerinin peşindedir. Burada kendi gibi düşünene başka arkadaşlarıyla Türklük, Türkçülük ülküsünün O bir daha hiç inmeyecek olan bayrağını açarlar. Bir Ülkü devi olan Nihal Atsız Hoca'nın canevinde, ocağında pişer. Türklük, Türkçülük ülküsü sevdası, sohbetlerle, şiirlerle, dergilerle, romanlarla mektuplarla Türk aydınlarının gönlüne cemre olup düşer.
Alparslan Türkeş, 1936 yılında Kuleli Askeri Lisesi'ni pekiyi derece ile bitirerek asteğmen olur. Bundan sonra Ankara ve Harp Akademisi yılları başlar. 1938'de Harbiye'den mezun olur, genç bir teğmen olarak Türk Ordusu'na katılır.
1940 yılında İspartalı Muzaffer hanımla evlenirler. Ayzıt, Umay, Selcen, Sevenbige (Çağrı) ve Yıldırım Tuğrul adlarında beş çocuk babasıdır artık.
Bozkurtların Muzaffer Anası 1974 yılında vefat eder. Alparslan Türkeş 1976 yılında, Seval Hanım'la ikinci evliliğini yapar. Seval Hanım'dan Ayyüce ve Ahmet Kutalmış adlı iki evlâdı daha dünyaya gelir.
Hem devlet hizmetindeki gafillere, hem de yurda sızmağa çalışan hainlere, Asya bozkırlarında yaratılan bozkurt soyluların bozkurt torunlarının, bir kaç çakalın günü birlik menfaatleri için göz yumdukları kızıl yılanın farkında ve onun başını ezme azminde olduklarını göstermek için 1944 yılı 3 Mayıs günü Ankara'da bir gösteri yapılır.
 
Türk'ün, Türklüğün ölmediğini, ölmeyeceğini ve yükselen Türkçülük bayrağının bir daha hiçbir şekilde inmeyeceğini hem dosta, hem düşmana göstermek gösterirler.
Şâirin "Öz yurdunda garipsin, özvatanında parya" dediği gibi bu yürüyüşün ardından Türkçüler tutuklanırlar.
Devrin dalkavuk iktidarının uyduruk nedenlerle açtığı Türkçülük-Turancılk Davası böylece başlar. Türkçüler tabutluklara konulur, işkencelere uğrarlar. Türkiye'de Türk Milleti’ni sevme, Türk Milliyetçisi olmanın bedelidir bu.
Genç Üsteğmen Alparslan Türkeş'te bu tutuklular arasındadır. 20 Ekim 1944'te kendisini dayanaksız "vatan hainliği" suçlamasıyla sorgulayan savcıya "diğer sanıklar gibi bana da vatan hainliği isnad edilmiştir. Bunu şiddetle redderim. Ben yeryüzünde her şeyden çok milletimi ve vatanımı severim" diye haykırır.
Ancak mahkeme tarafından, 9 ay 10 gün hapis cezasına çarptırılır ve bir yıldır hücre hapsi yattığı için tahliye edilir. Kendisine verilen cezada daha sonra Askeri Yargıtay tarafından bozulur iki numaralı mahkemede beraat eder. Bu onun Türk Milliyetçisi olduğu için zindanlara ilk atılışıdır. Ülkücü olmak, nimete ve ikbale değil; çileye talip olmaktır. O da Türklük Ülküsü için zaman zaman şiddeti artan çileyi bir ömür boyu bir an bile tereddüt etmeksizin ve yakınmaksızın, çekmiş ve çile çekmeyi şeref bilmiştir.
1947 yılında Alparslan Türkeş ve 15 Türk subayı, A.B.D. de Kara Harp Akademisi ve Piyade Okulu'nda iki yıllık süre eğitim görürler. Bu arada ülkemizden Kars ve Ardahan civarıyla Boğazlardan üs talep eden Sovyetler Birliği'nin komünizm maskesi ardına saklanmış, o eski ve değişmez "moskofluğu" ayan beyan ortaya çıkar. Bu atmosferde yurda dönen Alparslan Türkeş Gelibolu ve Çankırı'daki görevlerinden sonra 1951 yılında kurmaylık sınavını kazanır ve 1955 yılında Harp Akademisi'nden Kurmay Binbaşı olarak mezun olur.
1955 yılında dış görev için açılan sınavı kazanarak A.B.D. Pentagon'da NATO Türk Temsil Heyeti üyeliğine atanır. Bu arada Üniversitede Uluslararası Ekonomi eğitimi görerek 1957 yılında Türkiye'ye döner.
1959 yılında Almanya'ya Atom ve Nükleer Okulu'na gider. Bu okulu başarıyla bitirdiğinde artık bir Kurmay Albay olarak Türk Milleti’ne hizmete hazırdır.
Tarih 27 Mayıs1960. Öteden beri örgütlenen ve memlekette kardeş kavgasını önleyerek bazı reformlar yapmayı hedefleyen Milli Birlik Komitesi'nin ülke yönetimine el koyduğunu açıklayan bildiriyi radyodan okuyan kişi ve "İhtilâl'in kudretli Albayı"dır. Kurmay Albay Alparslan Türkeş İhtilâl hükümetinde Başbakanlık Müsteşarlığı görevini üstlenir. Bu vazifesi esnasında Devlet Planlama Teşkilatı, Devlet İstatistik Enstitüsü ve Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü gibi kurum ve kuruluşları kurar.
Ancak Milli Birlik Komitesi arasında anlaşmazlıklar ortaya çıkar. 13 Kasım 1960'ta Kurmay Albay Alparslan Türkeş ve "ondörtler" olarak bilinen arkadaşları, Komite'nin diğer üyelerince emekliye sevkedilerek tasfiye edilirler. Zorla evlerinden alınıp yurtdışında görevlendirilmek bahanesiyle sürgün edilirler. Alparslan Türkeş de,19 Kasım'da Türkiye'nin Hindistan Büyükelçiliği müşaviri sıfatıyla sürgüne gönderilir.
1961-62 1963 yılına kadar 2,5 yıl, yönetimi elinde bulunduranlarca Alparslan Türkeş'in Türkiye'ye dönmesine müsaade edilmez.
1963 yılında 23 Martta sürgünden yurda döner.
Dava arkadaşlarıyla birlikte kadro oluşturup partileşmek amacıyla "Huzur ve Yükseliş Derneği" adlı bir dernek kurar.
Kısa bir süre sonra Talat Aydemir'in giriştiği darbe teşebbüsüne karıştığı iddiası ile tutuklanır. Mamak Askeri Cezaevi'nde dört ay hücre hapsinde yatar, yargılanır ve beraat eder.
1965 yılında 31 Martta Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi'ne katılır. 1 Ağustos 1965 tarihinde Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi Büyük Kurultayı'nda Genel Başkan seçilir. Aynı yıl yapılan genel seçimlerde Ankara milletvekili olarak parlamentoya girer.
1969 yılında Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi'nin adı Milliyetçi Hareket Partisi amblemi de Üç Hilâl olarak değiştirilir. O yıl yapılan genel seçimlerde Adana milletvekili seçilir.
31 Mart 1975-13 Haziran 1977 ve 1 Ağustos - 31 Aralık 1977 tarihleri arasında Süleyman Demirel başkanlığında kurulan I. ve II. Milliyetçi Cephe koalisyon hükümetlerinde MHP Genel Başkanı olarak, Başbakan Yardımcılığı ve Devlet Bakanlığı yapar.
Ülkü Ocakları, Büyük Ülkü Derneği ve diğer mesleki örgütlenmeler başlar.
1968 yılından itibaren marksist ve bölücü gençlik hareketleri üniversitelerde yuvalanır ve üniversite özerkliğinden istifade ederek buraları silah, cephane deposu, "Komünist Devrim" için üs haline getirirler. Böylece üniversiteler işgal altına alınmıştır. Her yer Lenin'in Stalin'in Mao'nun resimleri ve komünist sloganlarla doldurulmuştur. Komünist yeraltı örgütleri "şehir gerillası" mı "kır gerillası" mı tartışmaları yapmakta okullara kendi düşüncesinden başka hiç kimseye hayat hakkı tanımamaktadırlar. Başbuğ Alpaslan Türkeş, toplanan çok az sayıdaki gence verdiği seminerlerle onları komünizm konusunda aydınlatmağa ve alternatif olarak da Türk Toplumculuğunu, Türk Milliyetçiliğini anlatır.
Kısa zamanda çoğalan gençler böylece örgütlenmeğe başlarlar. Bu örgütlenme ile doktriner Türk Milliyetçiliği safhası başlamıştır. Türk Milliyetçileri Dokuz Işık, dokuz prensip etrafında toplanırlar.
Bu gelişmelerden rahatsız olan Türklük düşmanları özellikle de Komünist örgütler, kendilerine her yerde karşı çıkıp mücadele eden Ülkücü Hareket'e karşı savaş ilan ederler. 12 Eylül 1980'e kadar 5000 civarında Ülkücüyü şehit edilir. Devlet'in zaaf içinde olduğu düşünülen "zinde güçler"i, ihtilâl şartlarının "olgunlaşması" için daha fazla kanın akmasını beklemektedirler.
Başbuğ için 1978, 1979, 1980 yılları, bir çoğunu bizzat kendisinin yetiştirdiği binlerce ülküdaşının komünist çetelerce katledilişini gördüğü, kan ağlayan bir yürekle her şeye rağmen kaybetmediği soğukkanlılığıyla bir iç savaşı önlediği ıstırap dolu yıllarıdır.
Pusudakiler yeterince olgunlaşan şartların sonunda 12 Eylül 1980 sabahı ihtilâllerini yaparlar. Başbuğ Alparslan Türkeş ve Türkiye'nin komünist bir ihtilâle kurban olmasını engelleyen Ülkücü Hareket üyeleri sanık sandalyesinde, idam sehpalarındadır. Mamaklar ve C5'ler bu sürecin şekillendiği mekânlardır.
Başbuğ 12 Eylül'den üç gün sonra saklandığı yerden ortaya çıkıp teslim olur. Cunta tarafından tutuklunan Başbuğ, önce 1 ay Uzunada'da daha sonrada Ankara Askeri Dil Okulu'nda ve hastalandığı dönemde de Mevki Hastahanesi'nde 4,5 yıl hapis yatar. Onunla birlikte 218 Ülkücünün idamı istenir.  Başbuğ, 9 Nisan 1985'de beraat eder ve tahliye olur.
6 Eylül 1987 yılında, yapılan referandum neticesi diğer siyasilerle birlikte Başbuğ'a da konulan siyaset yapma yasağı kalkar. Başbuğ Milli Ülküyü iktidar yapmak, davayı kitlelere anlatmak için yeniden meydanlara çıkarır.
4 Ekim 1987’ de Milliyetçi Çalışma Partisi olağanüstü kongresinde Genel Başkan seçilir.
20 Ekim 1991 Genel Seçimleri'nde MÇP'nin RP ve IDP ile yaptığı seçim ittifakı neticesi Yozgat milletvekili seçilir. Başbuğ, son kez T.B.M.M’e milletvekili olarak girer. Bu dönemde ülkemizi kasıp kavuran bölücü teröre karşı en etkili mücadeleyi O gerçekleştirir.
1992 yılında 27 Aralık 12 Eylül'ün kapattığı partilerin tekrar açılabilmesini sağlayan değişiklikler neticesi toplanan MHP'nin son kurultay delegeleri, MHP'nin isim ve amblemini MÇP'nin kullanabilmesine karar verirler.
24 Ocak1992, MÇP'nin 4. Olaganüstü Kurultayı toplanır ve partinin adını M.H.P, amblemini de Üç Hilal olarak değiştirir.
1997 yılında Tarih 4 Nisan... Karlar altında milyonlarca ağlayan insan...
 
Dört Nisanda o karı, Allah`tan ben diledim.
'Kurtlar karlı havayı sever Yarabbi' dedim.
Asena, Börteçine abdest alsın istedim.
Rahmet sana Başbuğum, bayraksın gönüllerde,
Bir FATİHA yollayın Asena, Börteçine.
 
 Ahmet KARAASLAN
 
 
  Bugün 22 ziyaretçi (29 klik) kişi burdaydı!  
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol